18 Kasım 2010 Perşembe

Başlangıç



Yaşıyorsun, yaşayacaksın, öleceksin. “Ölümden korkmuyorum, ölüm varken ben yokum; ben varken ölüm yok” diyorsun, çünkü Niwemang’ı seviyorsun… Ama ölümden korkuyorsun işte, bu yüzden kaybolmaktan korkuyorsun… Diyavol paşa gibi, cennet ya da cehennem derdinde değilsin belki, ama yok olmaktan korkuyorsun…

Günlerdir bir kısırdöngü içerisinde, bir kızı seviyorsun. Bazende sevmediğine inanmaya çalışıyorsun. Nasıl bu halet-i ruhiyeye düştüğünü anlamaya çalışırken, annenin gözyaşları da düşüyor aklına. Vicdan azabına giriyorsun…

Ama aşk acısının verdiği azap, insani bir boyuta da sürüklüyor sanki beni.. Yani, aşkı unuttuğun ve kendini hazlara verdiğim dönemleri bir hatırlayınca, bu vicdan azabı sertleşmiyor mu? Fahişelerle yaptığım arkadaşlıklar, yapmam deyipte yaptığım ahlaksızlıklar ki bunlar fahişelerle yattığım gerçeğini dahi daha ahlaklı kılıyor değil mi? Yani evet; itiraf etmek zor, ama yaptım. Ben de yaptım. Ama herşeyin bir güzeli, bir çirkini vardır değil mi? Ben en ahlaksızını yapmış olsam da çirkinleşmedim değil mi? Durakta telefonunu bulduğum bir kadınla seviştiysem ne olmuş yani? Yani bu kadının nüfus cüzdanında hala evli yazıyor olması, önemli midir… Kaçmamalısın oğlum F., evet önemlidir. Sen de yaptın. Şimdi de zamanında kıymet vermediğim bir kıza aşığım değil mi? Onun için yanıyor, eriyorum değil mi? Sevişmek için tanıştığım daha 18’ine bile gelmemiş bir kız bu… Ama aşık oldum. Onu alıp sadece onunla yaşamak istediğimi biliyorum, korkuyorum da üstelik… O da bir garip. Sen ona kıymet vermezken o sana kıymet veriyordu. Şimdi sen ona kıymet veriyorsun, o ise sana bir köpek gibi davranıyor… Seni kıskandırmak için, zevk aldığı şeyleri acı çekiyormuş gibi gösteren ikiyüzlü insanlarla konuşuyor, ilgi duyuyor belki de onlara.. Belki de sevişecek onlarla, zevk almak için, ya da seni kıskandırmak için yapacak bunu. O kadar zalimleşecek yani… Sende sanki böyleyken daha da sert geberiyorsun, tıpkı eski sevgiline yaptığın gibi. Gidiyorsun Bursa’ya, evinin önüne kadar gidip arıyorsun onu, “gel gidelim” demek için. Gelmeyeceğini bile bile, ama ya gelirse diye… Ve duyman gereken cevabı dönüp hıçkırıklar içerisinde ağlayarak geri dönüyorsun. Bitmiş, perişan vaziyette. Eski sevgilinde de bir adamı öldürmek için yola çıkmıştın, yanında bıçak vardı, korktuğun için biber gazı da vardı. İhtimalleri hesaplayacak kadar delirmiştin çünkü. Yine delirdin. Sarılmak istedin, diretti; sen ağlayınca izin verdi buna. Sonra ne oldu? Sarıldın, ama o sana sarılmadı. Peki, sarılırken saçlarını kokladığını fark etmiş midir? Kim bilir ki, boşver… Ve ne kadar çelişkiler içerisinde olursan ol F., çirkinleşme tamam mı oğlum? Zevk aldığın şeyleri acı çekiyormuş gibi göstererek etkilemeye çalışma insanları… Yaşamadığın bir hayatı yaşıyormuş gibi gösterme. Kendini iyi gösterip insanların merhametinden faydalanma, ya da kaybetmiş bir loser gibi sunup; hayvansal hazlarını hollywoodsal bir edebiyatla süsleyip, bukowskivari tonlarla çekici hale getirmeye çalışma. Ne isen o ol ve unutma; hepimizin özendiği Tyler Durden’ı oynayan kişi dahi evlendi, çocuk sahibi oldu; üstelik Afrika’dan evlatlık dahi aldı; yani senin isyanın asla Hollywood’un ya da underground edebiyatın izin verdiği kadar olmasın. Asıl underground sensin oğlum, Bağcılar’da büyüdün lan sen. Köyden geldi annen baban, babası katil olan çocuklarla okudun ilkokulu… Lisenin en fakir çocuklarındandın, işte bunları süsleyipte sunma insanlara. Burası senin ağlama duvarın, kusacak lavabon(klozet değil, türkiyede olmaz öylesi) ya da başını dizine kabul edecek, ve saçını okşayarak sana masallar anlatacak bir hayali sevgilin olsun. Gelme bu oyunlara…

Vefakar ama yorgun arabanın benzini bitti, öylece yürürken Bahçelievler’den Bağcılar’a, gecenin 3’ünde düşündün bunları. Dene, korkma. Yoksa delireceğini sende biliyorsun, unutma; not al…

not: bu fotoğrafları da böylece koy ki, okuyacak bir manyak çıkarsa, kafasında asla oynayamayacağın bir film canlansın, öyle değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder